2008-10-14

Yaşam

Bir keresinde birisi kulağıma bu dünyada en zor şeyin yaşamak olduğunu fısıldamıştı. Yaşamaya devam ettiğim şu süre zarfında bunun aksini kanıtlayan hiçbir şeye rastlamadım. Hayatım uzun, dolambaçlı yollarda bir oyana bir bu yana savrulmakla geçiyor. Yaptığım tek şey ise rüzgarın savurmayı bıraktığı anları yakalamak ve kendi küçük dünyamda olabilecek her şeyi göğüsleyebilmek için bu anları güç toplamakta kullanmak. Neden her şey bu kadar zor olmak zorunda? Doğduğumuz o ilk saniyelerde bile rüzgarı nefes almaya çalışırken hissediyoruz. Daha o anda bizi savaşmaya zorluyor ve bana kalırsa tam o anda masumiyetimizi de bizden alıyor. Tarihin unutulmuş sayfaları bu basit hikayeyle doludur. Masumiyetin yok olması, savaş, inkar ve kayboluş…
Kimileri yaşamın zorluğunu kabul edip, rüzgarı hiçe sayarak, masumiyetlerini koruduklarını iddia ederler ve “yaşamak” dedikleri eylemi yapmaya devam ederler. Bana kalırsa saçmalıktan başka bir şey değil. Her anımızı hayatın tecavüzüyle yaşarken nasıl olur da masum kalabiliriz ya da bizi yönlendiren, savuran, belirli bir yola sokmaya uğraşan bir gücü nasıl hiçe sayabiliriz? Hayatımızı bizim kararlarımız yönetmiyorsa bu sözde yaşamak nasıl olur da gerçek gibi kabul edilebilir. Bu yüzden ben yalnız yürürüm ya da yürürdüm onunla tanışıncaya kadar. Aklım kafamın içinden fırlamıştı sanki ve yavaşça bir paraşütle geri yerine süzülmekteydi. Çok çok uzun zaman ben gerçek ben olamadım. Kendimi rüzgara bıraktım, beni yönlendirmesine izin verdim, farkına vardığım tüm gerçekleri hiçe saydım ve “yaşamın” içine atladım.
Sonum parmağımda bir halka ve onun içinde de gelişen bir canlı oldu. Zaman hızla akıp gider; özellikle de rüzgarın sizi yönlendirmesine izin verdiğinizde. Yıllar birbirini kovaladı. Erkek bir tohum dünyaya getirdi. Tatlı bir çocuktu. Ama ailesinin dile getirilmeyen ve tek taraflı fark edilen mutsuzluğu, o fark etmese de, onu etkiliyordu. Ben dayattıralan “yaşamın” içinde bir boşluğa batarken beklenmedik bir şey oldu. Beni “yaşamın” göbeğinde tutan bağım geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktı. İçim uzun yıllardır aradığım coşkuyla dolup taşmıştı. Çünkü özgürlüğüme kavuşmuştum. Sonra bir köşeye sıkışmış ağlayan tohumu gördüm. İçimdeki tüm coşku nedenini anlamadığım bir sebepten dolayı buharlaşıp gitti. Yanılmıştım. Özgürlüğümü ben yıllar önce aklımla birlikte kaybetmiştim. Aklımı geri bulabilmiştim; ama özgürlüğüm benim arama gücümün çok ötesine gizlenmişti. Yanına gittim ve ona ilk defa sarıldım; o da bana. “Yaşamın” hatalarını bir kez daha fark etmiştim. Ama artık çarem yoktu, yalandan yaşamaya devam etmek zorundaydım. Bir kere bir sürüye katıldınız mı, bilerek ya da zorlamayla fark etmez artık onun bir parçasısınızdır ve ayrılmak imkansızdır. Onun için tohuma daha sıkı sarıldım. Ona bu imkansızlığı mutluluğa dönüştürmesi için elimden gelen her yardımı yapacaktım. Yaptım da. Ama önce bu imkansızlığın boşluğundan kendim kurtulmalıydım. Nasıllar kafamın içinde bir süre döndü durdu ve zaman da akıp gitti. Arayışımın üzerinden yaklaşık iki yıl geçti. Tohum hızla büyüyordu. Takındığım mutluluk maskesinin çok yakında farkına varabilecek yaşa gelecekti. O sıralarda neyin bana bu kadar anlaşılmaz geldiğini anlamıyorum. Aradığım cevabı bulmam biraz daha zamanımı aldı.
Cevaplar tohuma bir araba çarpmasıyla birlikte aklıma doluşmaya başladı. Onu hastane koridorunda kollarımda kanlar içinde taşırken sonunda mutluluğumun sırrını bulduğumu düşündüm. Beni inanmadığım “yaşama” bağlayacak ve tohumu da bu sayede mutluluğa götürecek olan sırrı buldum. Geriye dönüp baktığımda o göçün beni neden coşkuyla doldurduğunu da anladım. O anki coşkumun özgürlüğümle hiçbir alakası yoktu; onu kaybettiğimin farkına çok önceleri varmıştım. O an sadece gerçeği bilmezlikten gelip redde sığınmıştım. Ne kadar da cahilmişim. Asıl beni coşkuyla dolduran, tüm sorunlarımın anahtarı aslında tek ve basit bir gerçekti: KAN.
Tohum, hastaneden kısa bir süre sonra taburcu oldu. Ben de gerçeğimi bulmanın heyecanıyla onunla birlikte yepyeni bir “yaşama” başladım. En azından bu sefer her ikimiz de maskelerimizi bir kenara bırakabilecektik.

Hiç yorum yok: