Her yeni adım karşımıza yeni bir yol ayrımı çıkarır. Bizdense işe yaramayan bir yığın kılavuzun yardımıyla seçim yapmamız istenir. Ama kimse anlamaz ki; hangi yolun hayatımızı adamaya deyeceğine nasıl karar vereceğiz? Yaptığımız her yeni adımı sorgulayarak da nereye kadar devam edebiliriz? Umut sonsuz değildir; diğer her şey gibi söner, yiter. Belirsizlik bütün hislerimizi, duygularımızı tüketir ve sonunda da her birimiz derin bir karanlığa batarız. Tekrar yüzeye çıktığımızdaysa, artık gözlerimiz karanlığa aittir. Bizi bu yola biz sokmadık; ama başından beri isyanımızı karanlık yollarda aradığımızı da inkar edemeyiz.
Ben bu karanlığın içine çok uzun zaman önce girmiştim. On yedi yaşıma geldiğimde çok uzun zamandır parlayan yıldızlardan uzaktım. Ama yine de parlayan bir yıldızın altında ailem ve arkadaşlarımla genel geçer normal tanımı çerçevesinde bir hayat sürüyordum. Her şeyin çok uzun süre bu dinginlikte devam etmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden de hep tetikteydim.
Bir gece arkadaşlarımla sinemaya gitmiştik. Akşam seansına girdiğimiz için film bittiğinde saat on ikiye geliyordu. O nedenle de kız arkadaşlarımızı evlerine kadar bırakmaya karar verdik. Ama evlerimiz yaşadığımız şehrin başka başka köşelerinde olduğu için küçük gruplara bölündük. Ben bir kız arkadaşımı eve bırakmakla yükümlüydüm. Onunla birlikte sohbet ederek kimi zaman da biraz fazla yüksek sesle gülerek yürüyorduk. Gece, tahmin ettiğimden ya da daha önceki gezmelerimizden daha eğlenceli geçmişti. Neşem yerindeydi. Bir an önce eve gitmek için sabırsızlanıyordum. Ama sonra karşımıza o serseriler çıktı, ellerinde akıllarının yerinde olmamasının nedenleriyle birlikte. Arkadaşım bana daha yakın yürümeye başladı. Serserilerden açıkça korkmuştu. Açıkçası ben de arkadaşım yanımdayken olay çıkmasını istemiyordum. Hiç oralı değilmiş gibi yanlarından geçtik. Ama onlar pek bizi rahat bırakmak niyetinde değillerdi. Tam olarak anlamadığım bir şeyler söylediklerini duydum ve arkasından da içlerinden birisi koşar adım bize yaklaştı. Arkadaşımı kolundan yakaladı yapacağı son şey olduğunun farkında olmadan. O gece ördüğüm neşe duvarı büyük bir çatırtıyla parçalara ayrıldı ve içimdeki öfke dışarı akın etti önüne çıkan her şeyi ezerek. Serserinin sarhoş, hayattan bihaber gözlerine baktım. Hiçbir şey yoktu. Beyhude yaşayan bir yanlıştı, bir ziyan. Titremeye başladı. Gözlerimin içinde toplanan karanlık, kalbine çok ağır gelmişti. Yavaşça yere yığıldı ve gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı. O gece hiç niyetlenmemiş, planlamamış olsam da bir can almıştım. O an anladım ki artık duramazdım. Temizlemek zorundaydım. Diğerleri, önümde yatan cesedi fark edince; etrafa küfürler savurarak üzerime doğru koşmaya başladılar. Arkadaşım korkudan donup kalmıştı. Onu elimin tek hareketiyle bir kenara savurdum. Ayakları yerden kesilince, korkudan boğazına dizilmiş her bir kelime yıkıcı bir bütün halinde serbest kaldı. Bu arada serserilerden ilki üzerime atladı. Ama yakaladığı şey sadece toz bulutu oldu. Hemen arkalarında tekrar belirdim. Eğer beyinlerini o kadar uyuşturmamış olsalardı, oradan kaçmaları gerektiğinin farkına varırlardı; dönüp yeniden bana saldırmanın değil. Üzerime gelen ilki en şanslılarıydı. Bana dokunmasıyla birlikte beyni anında iflas etmişti ve yüzünde şaşkın bir ifadeyle yere yığıldı. Sonrasındaysa etrafta uçuşan küfür sesleri arasında onlara sonlarını armağan edecek büyünün sözlerini okumaya başladım. Benim sesimle birlikte etrafa bir sessizlik çöktü. Sanki o sulanmış beyinleri, ağzımdan dökülen sözlerin ölümü çağırdığını anlamışlardı. Korkuyla irileşmiş gözleri ölümden çağırdığım iblis ruhların keskin uçlu mızraklarıyla parçalandı. Dizkapaklarına inen balyozlar onları yere yığdı ve açılan gökyüzünden üzerilerine yıldırımlar yağdı. Çığlık atacak zamanları bile olmamıştı. Gülümsediğimi fark ettim. Ben daha engel olamadansa gülümsemem kahkahalara dönüştü. Tüm cadde kanla yıkanmıştı ve etraftaki evlerin balkonlarına insanlar çıkıyordu. Ama ben kendime hakim olamıyordum. Bir an yolun kenarında oturan arkadaşımla göz göze geldik. Korku kelimesi o gözlerde okunan duyguyu ifade etmeye yetmezdi. İçimdeki coşku bir kat daha arttı. Gerçek hayatın sınırından uzun zaman önce yarattığım kafesi kırarak coşkuyla geçiyordum. Gülmem azalmaya başlayınca balkonlardaki insanların fısıldaşmalarını ve uzaktan gelen siren seslerini net duyar oldum ve gitme zamanımın geldiğini anladım. Karanlığın içine karanlığın bir parçasıymışımcasına kendimi bıraktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder