Gördüğü varlığın, geçirdiği şoktan dolayı bir hayal mi yoksa etiyle kanıyla gerçek mi olduğunu anlayamadı ilk görüşte. Kadın yanına gelip yanağına dokunana kadar da emin olamadı. Ağzından fısıltıyla tek bir kelime döküldü: “Lale”. Sesinde şaşkınlık hissedilebiliyordu. Ama daha çok bir hayranlık vardı, eskiden olduğu gibi. Birazcık daha farklı. Eskiden olduğu gibi karşısında dikiliyordu Lale. Saçları yanaklarından dökülüyordu. Dudakları kırmızıydı, beyaz teniyse davetkar. Gözleri etrafı yakıyordu. Sanki cehennem ateşi o göz bebeklerinde hayatın beyhudeliğini vurgularcasına dans ediyordu. Aklındaki her şey silinip gitti bir anda. O ten için öldürür hata ölebilirdi de. Lale’yle olan ilişkisi hiçbir zaman ateşten uzak olmamıştı. Birlikte yaşamışlardı ilklerini. Birkaç serserinin onları izlediğini bildikleri halde bir ağacın altında sevişmişlerdi bir keresinde. Sonra ortaya çıkmaya karar veren çocuklarla oynamışlardı ölümcül bir oyun. Çocukları o gece, o ağacın altında kendi kanları içinde baygın bir halde terk ettiler. Ana caddelerden birisine çıktılar. Ot tüttürüyorlardı. Önünden geçen arabanın arkasından bakarken ottan son bir nefes çekerek izmariti yere attı Lale. Damarlarında gezinen uyuşturucunun verdiği rahatlıkla sere serpe ilerliyor, kahkahalarla gülüyorlardı. Caddedeki birçok yüz onlara dönüp kınayan bakışlarıyla onları vurmaya çalışıyordu. Belki de yerin altına sokmaya. Onlarınsa hiçbir şey umurlarında değildi. Bu asık suratlı, sürekli bir yerlere yetişmek için koşuşturan ama eninde sonunda suyu avuçlarında tutmaya çalıştıklarını fark edecek olan bir avuç ahmağın onları yargılayabilecek kadar fikir sahibi olduklarını zannetmiyorlardı. Sert bakışlara sırıtarak cevap verdiler. O gece yalnız kaldıkları zaman, Lale ona insan ruhlarıyla beslenen bir iblisi bu dünyaya geçirmekle ilgili olan planlarından bahsetti. Tabi ki sadece belli kısımlarını. Bu fikri ilk duyduğunda hisleri bir şeyleri kavrayabilecek kadar gölgelerden arınmış değildi. O an her şeye atlardı ve atladı da. Geri dönüşü olmayan yola girmişti bir kere, Lale’nin dediğine göre ertesi gün. O da durumu kabullendi. Yardım etti. Her anından da zevk aldı. Lale onu her zaman büyülemenin, kendine hapsetmenin bir yolunu bulmuştu. Bir göğüs ya da bir öpücük ya da bir gülümseme. Ama o gün her şey çok daha farklıydı.
Nasıl okuldan ayrıldıklarını ya da ne zaman, hiçbirini hatırlamıyordu. Tek bildiği o anda yanında Lale’yle İmpala’sında gittikleriydi. Lale gözlerini bir an olsun onun üstünden ayırmıyordu. Bir açlıkla bakıyordu. Ama o gözlerde anıların parıltısı da görülebiliyordu. Nereye gittiklerini bilmeden sürdü İmpala’yı. Ancak Teyzesinin evinin önüne geldiklerinde nerede olduklarını bir an için kavrayabildi. Arabadan indiler. Lale sanki onun iplerini tutuyordu. O çekince o da ilerliyor; o durunca o da. Evin önünde durdular. Lale sanki ona bir şey söylemek ister gibi baktı ama ağzını açtığında kelimeler dökülmesi gerektiği gibi dökülmedi. Onun yerine sessiz notalar havada patladı. Kapıyı çaldılar. Teyzesi kapıyı açtı, yapıp yapacağı son şey olduğunu fark edemeden. Lale onu elinin tek hareketiyle duvara yapıştırdı. Kıyafetleri üzerinden döküldü ve feryatlar arasında göğüs derisi yüzülmeye başladı. Gözyaşları öfke, korku ve nefretle yanaklarından süzülürken, kalbi yerinden fırladı. Gözündeki fer söndü ve sarımsı bir ışık, ruhu, ağzını açmış Lale’nin içine aktı. O ise öylece baktı çünkü artık kendi ipleri onun elinde değildi. Fakat teyzesigilin geldiği akşamı hatırlamaktan alıkoyamadı kendini. Her şey çok güzel başlamıştı. O gün uyuşturucudan da Lale’den de uzaktı. Zihni temizdi. Bir aile yemeği yemişler, oturup tatlı bir sohbet eşliğinde kahvelerini yudumluyorlardı. Neşeli atmosfer kapının çalınmasıyla dağıldı. Sanki herkes cehennemin ölüm çanlarını çaldığını anlamıştı. Kapıyı açtılar ve içeriye uyuşturan bir karanlık girdi. Kimi kendinden geçti kimiyse etrafta bilinçsizce dolanmaya başladı. Siyah tören kıyafetleri giymiş olan Lale girdi eve, hemen ardından da karanlığın. Elinde büyü malzemeleri vardı. Onu durdurmak için bir hamle yaptı ama çok zayıf düşmüştü. Gözlerini kapattı. Sakinleşip tekrar denemek için kendini zorlamaya başladı. Fakat teyzesinin çığlığına kadar hiçbir şey yapamadı. Gözlerini açtığında Lale elinde bir bıçakla teyzesinin karnına bazı rünler çiziyordu. Lale’yi kenara itti ve boynunda iblisi çağırmak için gereken gücü toplayan madalyonu aldı. Yere attı. Üzerine tüm gücüyle bastı. Bir çatırtıyla kırılan madalyondan akan sarı sıvı tüm halıya yayıldı. Sonraysa transtan kurtulan aile evin içinde ne olduğunu anlamadan ama deliler gibi korkarak koşuşturmaya başladı. Ambulans geldi ve teyzesini hastaneye kaldırdılar. Çocuk düşmüştü. Bu da teyzesinin evliliğinin sonu olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder