2009-11-09

Zamanda Gedik ve Mahşer: Vol. 2

Kan. Her yerde kan vardı. Ölümün kokusu burnumda; tadıysa ağzımda… Bütün vücudumda derin kesikler, karanlığın en derin yerinden gelmiş iblislerin pençe izleri ve çok uzun zaman önce yitip gitmiş hayalet süvarilerin paslanmış kılıçlarının açtığı yaralar vardı. Ama içimde zafer anının verdiği tarif edilemez duygu da vardı. Hayattalar. Bir yarım saat daha… Her şey bitecekti. Sırtımdaki bu yükten, gittikçe şiddetlenen ve hiç bitmeyecek gibi duran bu savaştan, insanların gözlerindeki inanamamazlıktan ve dehşetten kurtulacaktım. Bir adım daha… Aklımdan geçmesine ve yeşermesine izin vermediğim tek düşünce… Kılıçlarımı çılgınca, her seferinde bir lanetliyi deşecek şekilde savuruyordum.

Hayat eskiden ne kadar da farklıydı, diye düşündüğümü fark ettim bir Nut’a iblisine kılıcımı saplarken. İçtenlikle atılan kahkahalarla doluydu. Gökyüzüm hep maviydi. Şimdi ise sadece daha da büyük fırtınaların habercisi olan karanlık bulutlarla kaplı. Düşünmek bile nefesimi kesiyor. Hayatıma o ikisi girmeden önce her şey çok güzeldi. Onlar çıktıktan sonra da öyle olacak. Bu umut beni o anda ayakta tutan, destek alabildiğim tek şeydi.

Artık havadaki gerginlik kopmuştu. Ardı ardına gökyüzü depremleri, havaya yıldızların ötesindeki diyarların çürümüş, boğucu havasını bırakıyordu. Etrafımdaki kaosta kanatlı bir iblisin bir adamı belinden yakalayıp iki parçaya ayırdığını gördükten sonra sıradaki rakibimle karşılaşmak için arkamı döndüm. Gözlerim artık dehşete arkadaştı. Ama ruhumun derinliklerine baktığımda, hatta sonsuzluğa bakışlarımın onu delip geçmesini ve ardını görmeyi istediğim zamanlardaki gibi baktığımda bile bu kadar derin, bu kadar yoğun bir karanlıkla karşılaşmamıştım. Çekilmeye başladığımı hissettim. Artık bir hiçtim. Karanlık kişinin etrafımı sarmaya çalıştığı her anda birazcık daha hiçliğe çekiliyordum. Artık bu koca evrende tek bir kişi tarafından bile hatırlanıp anılamayacaktım. Ben de artık hiçin bir parçası olacaktım.

Uzak diyarlardan rüzgarların taşıdığı bir fısıltı beni kendime getirdi. Karanlık kişi böyle bir şeyin olmasını beklemediği için sendeledi. Bunu fırsat bilerek kılıcımı onun lanetli bedenine sapladım ve hemen o anda beynimi birkaç saniyeliğine hiç var olmayan bir çığlık doldurdu. Tekrar duyma yeteneğimi kazandığımda aklımı umutsuzluğa boğan yeni bir fırtınayla yüzleşmek zorunda kaldım. Korumam gerekenlerden birinin, bir ogrenin mızrağının ucunda sallandığını gördüm. O an beni gören aklımı kaçırdığımı sanabilirdi. Kahkahalarla gülüyordum. Seçilmiş olan, ölen değildi. Ama hemen ardından diğerinin de yerde kan ve toprak içinde yattığını gördüm. Gözlerinde dehşet vardı. Ben ise kendi ruhumda kendi dehşetimle yüzleşiyordum. Çünkü hala gün bitmemişti, ikisi de ölmesine rağmen… Nihayet gökyüzünün kapıları açılırken, benim bedenim de başkalarının kanıyla kirlenmiş bir mızrakla deşildi…

Hiç yorum yok: