2008-09-01

Savaşçı/Bölüm 1

Tüm hayallerim yanıyordu, kül oluyordu; ben ağlarken. Gözlerimden akan her bir damla hayallerimin yandığı ateşi körüklüyordu. Her şeyimi geride bırakıyordum. Yanıma aldığım tek şey karanlıktı. Ruhumun derinliklerinde, kendimin bile var olduğunu bilmediğim köşelerinde gizlice büyüyen, içimi kemirip duran karanlık. Artık bıkmıştım. Ne olduğum ya da ne olabileceğim umurumda değildi. Sadece ne olacağımı bilmek istiyordum.

Ve bir gece rüyalarımda bana geldi. Akemi. Beni çağırdı. Bana yardım edebileceğini söyledi. Tereddüt etmeden teslim oldum. İçimdeki boşluk o kadar karmaşıktı ki çözemiyordum. Bu keşmekeşin içinde Akemi’nin sözleri bana farklı bir dünyanın var olabileceğini göstermişti. Tereddüt etmemem bu nedendendi. Bana soyunmamı söyledi. Koluma bilmediğim bazı işaretler çizmeye başladı. Elindeki üç başlı iğnenin tenime girdiği her bir noktada kan damlaları beliriyordu. Acı dayanılmazdı. Bitirdiğinde dövme tam olarak seçilemiyordu. Kolumu silmek için uzandığımda Akemi kanın üstümde kuruması gerektiğini söyledi. Terlemiştim. Zayıf bedenim ter ve kan içerisinde titriyordu. Elime bir yüzük tutuşturdu ve beklememi söyledi. Yüzüğü avucumda hissetmemle birlikte uyandım. Ama ilk birkaç saniye bütün bunların bir rüyadan ibaret olduğu korkusuyla gözlerimi açamadım. Yüzüğün elimdeki soğukluğunu ve kolumdaki ağrıyı hissedince içimdeki coşkuyu durdurabilmek için gözlerimi daha sıkı kapattım. Derin, hiçbir rüyanın ya da kabusun işgal etmediği, deliksiz bir uyku çektim. O gece benim için değişimin arifesiydi.

Öteki sabah kalktığımda elimdeki yüzüğü sıkmaktan elimde mor bir iz oluşmuştu. Yatağımdan kalktım, hızla giyindim. Anneme kahvaltı yapmayacağımı söyledim ve kardeşimi beklemeden okula gitmek için evden çıktım. Çok garip hissediyordum. Ne rüyadan önceki boşluk ne de sonrasındaki coşku arkasında bir iz bırakmıştı. Sadece dışarıda olmak istiyordum. Yürümek; uzunca saatler boyunca yürümek. Aklımı düşüncelerimden soyutlayıp sadece bana ait olan dünyaya girebilmek. Alışkanlıktan olacak ben bunları düşünürken, her sabah arkadaşlarımla buluştuğum noktaya gelmiştim. Daha saat erkendi; onun için hiçbirisi orada değildi. Okula doğru devam ettim. Aslında onları bekleyebilirdim; eminim, beş dakikaya kadar orada olurlardı. Ama yapmadım. Hiç durmadan okula doğru yürümeye devam ettim.

Okul bahçesinde çok az kişi vardı; sınıf sıramda ise hiç kimse. Beklemeye başladım. Yavaş yavaş bahçe kalabalıklaştı. Bir süre sonraysa her kafadan yükselen ayrı sesler havada anlamsızca süzülmeye başladı; ta ki müdür kürsüye çıkıncaya kadar. Sonrasındaki sessizlikte kendimi tamamen farklı bir yerde buldum.

İlk düşüncem ölmüş olduğumdu. Ama hemen arkasından Akemi’yi gördüm. Bana doğru yürüyordu. Çok güzeldi. Vücut hatları kusursuzdu. Sesinin tınısını kafamın içinde duyar duymaz ölümün bu kadar güzel olamayacağına karar verdim. Bana bazı imgeler gösterdi. Bu şekilde ne yapmam gerektiğini anladım. Sadece bana yardım etmek istiyordu. Ben de büyük bir hevesle kabul ettim. Sonrasındaysa çevrem tamamen değişti. Sınıfta, kendi sıramda oturuyordum. Tarih dersindeydik. Sabah çıkmadan taktığım, Akemi’nin bana rüyamda verdiği yüzük olmasaydı; yaşadıklarımın sadece birer hayal olduğunu düşünürdüm. Dersi dikkatle dinliyormuş gibi yapmaya devam ettim. Ama içimden eve gitmem için geçmesi gereken süreyi hesaplıyordum.

Çıkış zili çaldığında sınıftan ilk ben çıktım. Hiçbir yerde oyalanmadan, doğruca eve gittim. Evde ananemden başka kimse yoktu. Odama girdim. Sırt çantamı hazırladım yolculuk için ve beklemeye başladım. Sonunda babam da eve geldiğinde yemeğimizi yiyebildik. Masada anneme Akemi’nin bana verdiği yüzüğü verdim. Onun için aldığımı söyledim. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Bütün ailemle birlikte harika bir yemek yedik. Bu son gecemizdi; onlar bilmese de…

Ertesi gün erkenden kalktım. Günlerden cumartesiydi. Normalde dershaneye gitmem gerekirdi, evden de öyle çıktım; ama onun yerine garaja gittim. İki saat içerisinde havaalanındaydım. Havaalanına başka bir ben olarak girmiştim ve her şey yolunda giderse; ben geri dönebilirsem bambaşka biri olarak döneceğime emindim. Vücudumun her bir noktası heyecandan titriyordu. Benim uçak seferimi anons ettiler. Hızla kapılara yöneldim. Kapıdaki hostes belgelerimi kontrol ederken; zihnim bir kez daha farklı bir boyuta yolculuğa başlamıştı. Tek bir farkla; bu sefer bedenim de yanımdaydı.

O akşam tüm haber kanallarında düşen uçaktan ve ölen yolculardan bahsedecekti. Ailemi nelerin beklediğini bildiğimi zannediyordum. Ama içten içe yanıldığımı da biliyordum. Umarım, eğer geri dönebilirsem, her şeyi düzeltebilirim.

Hiç yorum yok: