2008-10-30

Son/Bölüm 4

Karanlıkta sessizce ilerlediler. Can ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Ama sanki çok uzun bir süre geçmişti. Karanlığa tamamen alışmış gözleri, aniden beliren ışıkla kamaştı. Işığın içinden zarif bir yaratık onların önünde eğildi. Yol arkadaşı, Can’ın bilmediği bir dilde onunla konuştu. Sonrasındaysa bir gölün üzerinden kayarak geçtiklerini fark etti Can. Paniği hareket etmesini engelledi ve karşı kıyıya ayak basana kadar hiç kıpırdamadı. Yere iner inmez o parlak ışık ve yaratık kayboldu. Tam Can neler olduğunu soracaktı ki etrafın ne kadar farklı olduğunu fark etti. Her yer kayaların arasında sızan eflatun rengi ışıkla yıkanıyordu. Beyaz, kalın bir sis de zemini yıkıyordu.

Can’ın etrafına duyduğu merak onlara doğru yaklaşmakta olan dev yaratıkların görüntüsüyle yok oldu. Zihni panik halindeydi. Hangi kaçma planın mantıklı olacağını düşünmeye çalışıyordu. Ya suya atlayıp geldiği yoldan geri dönecekti ya da kayaların arkasına saklana saklana bilinmeze doğru yaptığı yolculuğuna devam edecekti. Ama beyni de ayakları da henüz bir karara varamamışlardı. Bu panik anında yol arkadaşını gördü. Oldukça sakindi ve sanki bu görüntü ona huzur veriyordu. Yaratıklar iyice yaklaştılar ve önlerinde durup zarifçe selam verdiler. Can onları yakından görünce ne olduklarını anladı. Bunlar ejdarha ruhlarıydılar. Ejderhalardan birisi öne çıktı. “Efendimiz, gelebildiğinize çok sevindik. Bize zamanın kısıtlı olduğunu söylemiştiniz. Onun için hemen konuya gireceğim. Tanrılığınızı geri almamalısınız…”

Hiç yorum yok: