2012-03-21

Sonra

Kalabalık sokağa adımımı attığımda, gün yerini geceye bırakmıştı. Fakat semada günün son izlerini görebiliyordum. Koyu bir laciverte bürünmüştü. Tek tük yıldızlar ve öbek halinde seyrek bulutlar vardı. Sokak lambalarının kavuniçi ışığıyla yıkanan sokakta yalnızdım sanki, hızla bir yerlere yetişmeye çalışan insanlara rağmen. Acelem yoktu, yavaş yavaş yürüdüm. Ürperten bir esinti vardı. Hoşuma gidiyordu. Hayallere dalmadan, ayakları yere basan düşünceler aklıma akın etsin istedim. Zorladım kendimi. Çünkü anlamak istediğim çok fazla şey vardı. Yürüdüm bir süre daha sessizce. Aklımda bir soru parladı bir an, “Nereye gidiyorsun?” Ondan sonra yine sessizlik. Cevap veremiyordum bu soruya. Sanki yılların yükünü omzunda taşıyıp da, yolun sonuna gelmiş biriydim. Daha hiçbir şey görmeden gözlerimi kapatıyordum. Daha kazanmadan bırakıyordum. Daha yaşamadan vazgeçiyordum.

Bir ayağım hep havada bu ara. Yeni bir adım atacaktım. Ama sonra kafam karıştı, bilmediğim, daha doğrusu henüz tam olarak anlayamadığım bir sebepten ötürü. Nereye koyacağımı bilmiyorum. Hepsinden önemlisi istiyor muyum onu bilmiyorum. Bugüne kadar beni bir yerlere getiren takip ettiğim ayak izleriydi. O ayak izlerinin bir sahibi yoktu. Adı da yoktu. Ona inanmıyordum da ama oradaydı ve takip etmesi kolaydı. Sonra, bilmem belki bir rüzgâr çıkıp da sildi izleri veya gölgem düştü önüme göremez oldum. Belki de zamanı gelmişti yeni bir hayatın. Asıl soru, şimdi nereye gidecektim?

Eve gelip, doğruca odama geçtim. Masa lambamın ışığını yaktım. Hafif, rahatlatıcı sarı bir ışık beyaz mobilyalarla süslü odamı aydınlattı. Hızla üzerimdekileri çıkarttım ve bağdaş kurarak yatağıma oturdum. Tenim soğuktu hala. Üşümüyordum ama. Arkama yaslandım, yatağımın yanındaki kalorifere doğru. Sıcaktı. Çıplak tenimi rahatsız edecek derecede. Yastığımı alıp arkama yerleştirdim ve kollarımı başımın arkasında kenetledim. Eskiyi anmak istedim, hiçbir ayrıntıya dokunmadan. Eski arkadaşlarımı düşündüm, onlarla kan ter içinde koşarak geçtiğimiz yolları. Gerçekten yıllar saatler gibi mi geçmeye başladı? Yüzümde, eminim anlamsız bir gülümsemeyle, yarım saat kadar aklıma bir anda hücum eden anıları izledim.

Kendime dönmem biraz vakit aldı. Hayallerle süslü birkaç düşünceyi de kafamdan def ettim. Havada kalan adımıma döndüm. Önümde bir dizi seçenek vardı. İçimde başarısızlık korkusu yoktu, yok da. Önümdeki basamaklara baktım. Dört yanımda uzanan başka başka basamaklar. İçlerinden birine odaklanıp irdelemeye zorladım kendimi. Hayaller girdi işin içine. Buruşturup bir köşeye fırlattım. Sonra bir başkasına döndü gözlerim. Hayaller bir kez daha bulaştı gerçeklere. Et yiyen bir parazit gibi yayıldı. Tüm basamaklarda çiçekler açtı. Ay ışığı düştü. Güneş doğdu. Zaman dokunmadı. Karanlık köşe bucak kaçtı. Hayaller, gerçekleri bir kez daha bir bahar örtüsüyle örttü.

Öfkeden deliye döndüm. Çiçekleri teker teker kopardım. Ayı indirdim, güneşi söndürdüm ve zaman nihayete erdi. Başladığım noktaya geri döndüm. Ayağım hala havada. Koyu lacivert bir semanın altında olsam da, kavuniçi ışık vücuduma dokunsa da, bembeyaz kendime ait bir odada olsam da… Ayağım hala havada ve hala nereye gideceğimi bilemiyorum. Sadece hayaller var önümde. Gözümün önünden gitseler ve ben düşünebilsem gerçeklerle belki o zaman bilebilirim. Sorum hala aynı:

Nereye gidiyorum?   

Hiç yorum yok: